X. İstanbul Karbon Zirvesi | 14-15 Nisan 2025 İstanbul Teknik Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi
Bir Sayfa Seçin

DÜNYA Gazetesi tarafından düzenlenen ‘Enerji Ekseninde Yeşil Mutakabat’webinarında Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutakabat süreci, enerji sektörü özelinde masaya yatırıldı.

“Sınırda karbon düzenlemesinin temel hedefi karbon kaçağını engellemek”

NİKOLAUS MEYER-LANDRUT – AB TÜRKİYE DELEGASYONU BAŞKANI BÜYÜKELÇİ

Yeşil Mutabakat (YM), önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliği’nin izleyeceği politikaların merkezinde yer alacak, tüm iç ve dış politika süreçlerini etkileyecek. Bu sürece her bireyin, her sektörün katkıda bulunması gerekecek. Sadece son 1,5 yılda Avrupa Komisyonu YM sürecine ilişkin 18 yeni mevzuat veya politika geliştirdi

Önümüzdeki süreçte, bugüne kadarki istişare ve hazırlıkların ardından Komisyon bir YM teklifi hazırlayacak, muhtemelen de bu yaz bu teklif sunulmuş olacak. Ancak aslında bu, YM ile ilgili yasal sürecin başlangıcı olacak. Teklif, süreci Türk muhataplarımızla ele almak için yeni fırsatlar sunacak. YM kapsamında en çok merak edilen sınırda karbon düzenlemesinin (biz “karbon vergisi” ifadesini kullanmak istemiyoruz) temel hedefi karbon kaçağını engellemek. Karbon kaçağı, üretimin Avrupa’dan, aynı ürünün daha yüksek karbon ayak izi ile üretildiği başka bölgelere kayması anlamına geliyor.

YM kapsamında karbon kaçağını engelleme hedefine Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesinde ulaşmaya çalışacağız. Bunun için üretim süreçlerinde özellikle yüksek enerji girdisi olan, dolayısıyla karbon ayak izi daha yüksek olan sektörlere odaklanılacak.

Yeşil Mutabakat sürecinde Türkiye AB’nin 2050 yılına kadar karbon-nötr olma hedefine ne kadar uyumlu bir politika izlerse, sınırda karbon düzenlemesinin etkileri o kadar az olur. Üstelik bu düzenleme sadece Türkiye’ye özgü değil, başka ülkelerle de gündeme gelecek. Yeşil dönüşüm konusunda AB ve Türkiye’nin hedef, mevzuat ve politikaları ne kadar uyumlu olursa bu Türkiye’yi AB’ye o kadar yakınlaştırır.

Finansman konusuna gelirsek, Türkiye ve AB arasında mali işbirliği için kullanılan bazı enstrümanlar zaten var.

Türkiye, önümüzdeki dönemde yeşil ekonominin kilit önemde olacağı üyelik öncesi finansman süreçlerinin de bir parçası. Elbette, bu sürecin sadece kamu kaynakları ile finansmanı mümkün değil. Özel sektörün de bu sürece kayda değer ölçüde yatırım yapması gerekecek. Yeşil dönüşüme erken yatırım yapanlar, geleceğin piyasa önderleri olacak.

Bildiğiniz gibi pandemi sürecinden geçiyoruz. Bu pandemiyi sona erdirecek aşılama sürecinin hayata geçirildiğini görüyoruz. Ancak iklim değişikliği sorununu çözmek için hiçbir zaman bir aşı bulamayacağız. Tüm sektörlerin temsilcilerinin bu sorunu çözebilmek için birlikte çalışması gerekecek. ”

“AB’de Yeşil Mutabakat için müthiş bir yatırım planı olduğunu görüyoruz”

PROF. DR. FİLİZ KARAOSMANOĞLU – İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ; SÜRDÜRÜLEBİLİR ÜRETİM VE TÜKETİM DERNEĞİ BAŞKANI

“Hepimizin Yeşil Mutabakat’ı ve önümüzdeki on yıldaki değişimi iyi anlamamız gerekiyor. Hem üretimde hem tüketimde ortaya çıkardığı karbon ayak izinden ötürü enerji sektörü bu süreçte önemli. Bizi en çok ürün bünyesinde saklı karbon ayak izinde enerjinin payı ilgilendiriyor. Bunu düşündüğümüzde, enerji tedarik zincirinde, üretim ve arzında önemli değişimler olacak.

AB müktesebatına uyum sürecinde enerjiyle ilgili iyi adımlar attık, sektörde yenilenebilir kaynaklı yatırımlar artıyor, enerji verimliliğinde büyüyen bir başarıya imza atıyoruz. Ama politika yapıcılara da düşen görevler var, bunlar ancak yeşil finansmanla, AR-GE ve inovasyonla mümkün olabilir. AB’de Yeşil Mutabakat için müthiş bir yatırım planı olduğunu görüyoruz. Ülkemizde sektörleri desteklemeye yönelik adımlar var ama bu başlıkta bir yatırım planı yok. Ülkemizde başta kağıt, cam, seramik, demir-çelik, alüminyum gibi enerji yoğun sektörler, maliyetlerinin en önemli kısmı enerjiden geldiği için değişmeye çalışıyor. Bu süreçte TBMM’de bir an önce kabul edilmesini beklediğimiz iklim kanununu ve emisyon ticaret sistemi tebligatını önemsiyorum. Bunlarla sanayicimizin ve yeni yeşil yatırımların önünü açmamız lazım.

Bu süreçte ürünlerimiz için AB yeşil pasaport sorabilir. Bu nedenle her sektörün karbon ayak izini düşürme yoluna çıkması lazım. Ama bu hızlı bir süreç olamaz. Sektörlere özgü belirlenecek sınır değere hazır olmak için kuruluşlarımız bir an önce sürdürülebilirlik yönetimine ve karbon yönetimine başlamak zorundalar. Bu geçiş ve dönüşümü sağlamak için doğalgazı ayrıcalıklı bir yere koyuyorum. Burada doğalgazın çıkarılması, taşınması ve kullanılması çok önemli. Doğalgazın giderek elektrik üretimindeki payının azalarak kara ve deniz taşımacılığında, başta yeşil alanlarda ve taşımacılıkta kullanımının giderek artmasının gereğine inanıyorum. Bu bağlamda, enerji üreticilerimize, elektrik üreticilerimize düşük karbon ayak izli elektrik üretimi görevi düşüyor. Üretimde enerji kullananların da enerji verimli üretim yaparak varsa yenilenebilir enerji kaynak garanti belgeli elektrik tedarikiyle, ihracat ürünlerinin karbon ayak izini düşürmelerini öneririm. ”

Yeşil Mutakabat’ın getireceği yükümlülükler

  • AB, Yeşil Mutabakat ile karbon salımını sıfıra indirmeyi hedeflese de, küresel ısınmayla mücadelenin sadece Avrupa’nın sorumluluğu olmadığını savunuyor.
  • AB, bu planla AB’ye ihracat yapan ülkeleri de karbon emisyonlarını azaltmaya teşvik etmeye, hatta zorlamaya hazırlanıyor.
  • Bu çerçevede en önemli düzenleme sınırda karbon düzenlemesi ya da bilinen adıyla karbon vergisi olabilir. Bu düzenleme, üretiminde yoğun karbon salımına yol açan ürünlerin AB’ye girişinde ilave vergiye tabi tutulması anlamına gelecek. Bu ürünlerin AB pazarında rekabet gücünü ciddi oranda kaybetmesine yol açacak.
  • Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) adlı mekanizma ile karbon fiyatlaması yapan AB, bu mekanizmayı AB’ye ihracat yapan ülkeleri de kapsayacak şekilde genişletebilir.
  • Kömürü yoğun kullanan Balkan ülkeleri ve bazı AB üyeleri, temiz enerjiye hızlı geçişin mümkün olmadığını belirterek, doğalgaz gibi emisyon oranı düşük yakıtların geçiş sürecinde kullanımına yeşil ışık istiyor.

AB’nin değişim ve dönüşüm projesi: Yeşil Mutakabat

  • İnsanlığın karşılaştığı en büyük krizlerden biri olan küresel ısınmanın geri dönüşsüz felaketlere yol açmaması için, sıcaklık artışının 1,5°C ile sınırlanmasına çalışılıyor.
  • Kasım 2019’da Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu’ndan tüm plan ve teklifl erini 1,5°C hedefine uyarlamasını istedi.
  • Aralık 2019’da Avrupa Komisyonu, AB Yeşil Mutabakatı adlı yol haritasını kamuoyuna açıkladı.
  • AB Yeşil Mutabakatı, Avrupa’nın 2050 yılına kadar karbon emisyonlarını sıfırlayan ya da başka bir deyişle “karbon nötr” hale gelen ilk kıta olmasını hedefliyor.
  • Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Yeşil Mutabakat planını Avrupa’nın ‘Ay’a ayak basma anı’ olarak tanımlıyor.

“Türkiye’nin mevzuat açısından çok ciddi eksiği yok”

ELİF DÜŞMEZ TEK – DELOİTTE TÜRKİYE ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR SEKTÖR LİDERİ

Yeşil Mutabakat’ı (YM) sera gazı emisyonları perspektifinden enerji sektörüyle ilişkilendiriyoruz. Global ölçekte sera gazı emisyonlarının üçte ikisinden enerji sektörü sorumlu, bunu sanayi sektörü izliyor. 2018 TÜİK rakamlarına göre, Türkiye’deki emisyonların yüzde 72’si enerji sektörü, yüzde 13’ü de sanayi sektörü kaynaklı.

YM ve sınırda karbon düzenlemesinin getirebileceği maliyet yükü sanayi sektöründe tedirginlik yaratıyor. TÜSİAD tarafından açıklanan Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi Raporu’na göre Türkiye’de çimento sektörü en çok etkilenecek sektörlerin başında geliyor. Bunu otomotiv, makine, demir çelik ve tekstil izliyor. İhracata konu olan enerji yoğun 24 sektörün sınırda karbon düzenlemesinden ötürü karşılaşacağı toplam maliyet yıllık 1,8 milyar Euro olarak hesaplanmış.

Türkiye yatırıma ve sürekli finansmana ihtiyacı olan bir ülke. Uluslararası finans kuruluşları bir taraftan sorumlu yatırımlar yapılmasını sağlayıp diğer taraftan avantajlı imkanlar sunabiliyorlar. Bu kuruluşlar, desteklenecek projelerde Paris Anlaşması’nın koşullarına uyumun mutlaka kontrol edileceğini belirtiyorlar. Bu nedenle, dönüşümün finansman ayağında, biz Paris Anlaşması’nı onaylayalım veya onaylamayalım, iklim değişikliğine uyum önümüze çıkacak gibi görünüyor.

Aslında Türkiye’nin mevzuat açısından çok ciddi eksiği yok, AB müktesebatına uyumda iyi bir noktadayız. Bizim şu anda, özellikle enerji dönüşümünü desteklememiz ve enerji sektörünün tüm değer zincirinde maliyet bazlı fiyatlandırmayı uygulamamız gerekiyor. Bu, bizi yenilenebilir enerjinin mevcut piyasa mekanizmasıyla, artık ek teşviklere ihtiyaç olmadan desteklenebildiği bir yere doğru götürecek. Enerji dönüşümü ve enerjinin geleceği Yeşil Mutabakat ile birebir örtüşüyor, yani dağıtık enerjinin hayatımıza girmesi, elektrifikasyonun artması ve yenilenebilir enerjiye yoğunlaşılması karbonsuzlaşmayı sağlayan anahtar diyebiliriz.”

“Bu süreçte biz de 2050’ye kadar giden bir ekonomik programa sahip olacağız”

PROF. DR. GÜVEN SAK – TEPAV BÖLGE ÇALIŞMALARI PROGRAM DİREKTÖRÜ

Yeşil Mutabakat (YM) sürecinde Türkiye olarak bir planımız yokmuş gibi görünüyor. Birincisi, Paris İklim Anlaşması’nı lakinsiz, fakatsız bir an evvel onaylamak gerekiyor. İkincisi de, anlaşma çerçevesinde daha gerçekçi, daha ciddi bir niyet beyanı hazırlamamız gerekiyor. Yani biz bu YM sürecine nasıl intibak edeceğiz, işletmelerimizin verimliliğini ve rekabet gücünü nasıl arttıracağız, bununla ilgili bir plan yapmamız gerekiyor. Dolayısıyla enerjide yapılacak yatırımları şimdiden düşünmeye başlamak gerek. O plan özel sektörün önümüzdeki dönemde neye intibak edecekleri, hangi alana doğru yönelecekleri konusunda bir yol haritası olacak. Türkiye Avrupa’daki partnerlerimizle beraber, sınırda karbon vergisi düzenlemesinden finansman imkanlarına kadar, devam eden tartışmaların içerisinde güçlü bir şekilde olmak istiyorsa Paris Anlaşması’nı onaylamalı.

YM’nin korumacılık önlemi olarak tasarlanmış bir politika olmadığını düşünüyorum. Bence AB gerçekleştirmek istediği teknolojik sıçramayı karbon bazlı olmayan bir büyümeyi mümkün kılacak yeni teknolojiler vasıtasıyla yapmak istiyor. Dolayısıyla kendi sanayisi açısından hızlı verimlilik artışları ve değer yaratacak yeni alanlar oluşturmaya çalışıyor. Bu, bir iklim politikasının parçası gibi görünüyor ama bu aslında bir sanayi ve ticaret politikası. Çünkü o sanayi politikasını uygulamaya başladığında kendi şirketlerinin maliyetlerini arttırdığı için AB’nin dışarıdan gelecek mallara da benzer bir maliyeti eklemesinin yanlış olmadığını düşünüyorum.

Ancak bu sürece yarın olacakmış gibi de bakmamak gerekiyor, bu 2030’a, sonra 2050’ye kadar giden bir süreç. Dolayısıyla bu süreçte biz de 2050’ye kadar giden bir ekonomik programa sahip olacağız. Büyük şirketlerin bu sürece intibakı çok daha kolay olacak ama KOBİ’ler açısından özel olarak ne yapmak gerektiğini daha ciddi düşünmek gerekiyor. Türkiye’nin özellikle bu süreçte AB’ye bu adil dönüşüm çerçevesinde ne istediğini iyi anlatması lazım. Kömür yoğun bölgelerimiz bu geçişten orta vadede olumsuz etkilenecek, dolayısıyla bölgesel kalkınma planları, bölgesel destekler isteyebiliriz.”

“Yeşil Mutabakat sürecini bir vergi anlayışına dönüştürürsek tekelleşme olur”

YAŞAR ARSLAN – TÜRKİYE DOĞAL GAZ DAĞITICILARI BİRLİĞİ (GAZBİR) BAŞKANI

“Yeşil Mutabakat sürecini bir vergi anlayışına dönüştürürsek sadece maliyet artışı, rekabette bazılarının yok olması, bazılarının tekel konumuna gelmesi anlamına gelecek. Bu süreçte Türkiye gibi Avrupa’nın paydaşları konumundaki ülkelerin verilecek desteklerden neler alacağı ve neleri iyileştirebileceği çok önemli. Bu sürece hazırlık için özellikle enerji sektörü açısından mevzuat altyapısı konusunda şu anda yoğun bir çalışma var, ama AB’nin kararları da henüz netleşmedi. Bizim özellikle verimlilikle ve enerjinin bazı çeşitlerinde yapacağımız dönüşümlerle kazanacaklarımız var, bu yolda da ciddi bir yol haritası çizmemiz gerekiyor.

Doğalgazın bu süreçteki yerine bakarsak, doğalgaz Türkiye’de çevre faktörleri göz önüne alınarak yaygınlaştırıldı. Şu an her ilde, ilçelerin yüzde 50’den fazlasında doğalgaz var. Sanayi ve diğer sektörlerde doğalgazla karbon salımını ciddi bir şekilde düşürdük, ama bunlar yeterli değil. Yaptığımız çalışmalarda boru hatlarımızı yüzde 20’ye kadar hidrojen karışımıyla kullanmanın mümkün olduğunu gördük, önümüzdeki yıl yeni bir projeyle bir yerleşim alanına yüzde 20 hidrojen karışımlı doğalgaz sağlayacağız. Bu yıl hayata geçireceğimiz yeni projeyle yenilenebilir gaz üretimi ve yenilenebilir gaz enjeksiyonu sistemi üzerinde çalışacağız. Doğalgazda yenilenebilir kaynakları kullandığımızda bunu belgelendirebilmek için çalışmalar başlatacağız. Bu olmadığı takdirde gümrüklerde yeşil enerji sertifikası sıkıntısı yaşayabiliriz.

Yapılan çalışmalarda, Türkiye’de doğalgazın 50 milyar metreküp seviyesindeki tüketiminin süreceği görülüyor. Biz de bu süreçte GAZBİR, EPDK ve Enerji Bakanlığı ile birlikte, hidrojen projesini hayata geçirip temiz enerji laboratuvarı kurduk. Burada hidrojeni hangi yüzdelerde sistemimizde kullanabileceğimizi ve yeşil hidrojen elde etme konusunu çalıştık. Kendi rüzgar ve güneş panellerimizden ürettiğimiz elektrikle bunu yaptık, ama bunlar laboratuvar düzeyindeydi. Şimdi artık bunu uygulama evresine geçiyoruz, böylece doğalgaz hatlarının daha etkin kullanılması anlamında da gelişme kaydetmiş olacağız.”

“Paris Anlaşması’nı onaylayıp taahhütte bulunmazsanız finansman hayal”

MEHMET DOĞAN – GAZDAY GENEL MÜDÜRÜ

“Yeşil Mutabakat (YM) sürecinde ülke olarak her şeyden önce Paris Anlaşması’nı imzalamamız ve bir taahhütte, yol haritamıza dair yazılı bir niyet beyanında bulunmamız gerekiyor. Bunun beraberinde karbon hesaplarının nasıl yapılacağı, fabrikaların veya sanayinin bunu nasıl hesaplayacağı, nasıl raporlayacağı, bunun alt tedarikçilerine nasıl yansıyacağı gibi birçok konu geliyor. Siz politikanızı belirlerseniz sanayi de bunu belirlemek zorunda kalacak, bu zincir domino taşları gibi devam edecek. Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı şirketler kendi stratejilerini hazırlayıp bunu uygulamaya başladılar. Bu şirketler ‘Türkiye’de ben bu stratejiyi uygulayamazsam Türkiye’deki fabrikamı kapatacağım’ diyorlar. Başta Paris Anlaşması olmak üzere taahhütte bulunmazsanız finansman beklemek de hayal olur.

Yeşil dönüşüm sürecinde kurtarıcı gözüyle bakılan hidrojen bazı sektörlerde faydalı olabilir ama her yerde faydalı olamaz. Mesela şimdi kömür santrallerini kapatsanız elektrik üretiminden kaynaklanan emisyonu yüzde 40 kesiyorsunuz, ama bunu yapmak bile çok kolay değil, Doğalgaz ve türbin üreticilerinin devreye girmesi, açığı kapatmak için yoğun bir üretime başlaması lazım, bu bile uygulanması kolay olan bir şey değil.

Bu süreçte önce biraz zaman kazanmamız lazım. Zaman kazanmanın birinci yolu kömürü acil olarak kesmektir. Bu 2050 hedefini ötelemek, doğru enerji bileşimini elde etmek için zaman verir. İkincisi, kullandığımız enerjiyi azaltmamız lazım. Enerji verimliliğine çok önem verilmesi, elektrik kullanımını daha yaygın hale getirmemiz ve mümkün olduğu kadar yenilenebilir enerji üretimini arttırmamız lazım. Yerinde karbon yakalama da önemli ve hidrojene nazaran daha mantıklı. Elektrik üretiminde de daha az karbon emisyonu sağlayan yakıtlar, mesela doğalgaz çok daha mantıklı bir yakıt.”

Türk şirketleri nasıl hazırlanmalı?

  • Bugüne kadar karbon salımı konusunda yasal yükümlülükle karşılaşmamış olan Türk şirketleri, karbonsuzlaşma performansını iyileştirici adımlar atmalı.
  • Üretimin her aşamasında karbon salımını düşürmenin yollarını aramalı. Birlikte çalıştıkları yüklenici şirketleri ve kendilerine ürün sağlayan tedarikçileri de bu yönde eğitmeli ve yönlendirmeli.
  • Karbon denkleminin çok önemli bir bileşeni olan enerji konusunda çevreyle barışık çözümlere yönelmeli.
  • Şirketler, sektör dernekleri ve kamu kurumları işbirliği kurarak bu dönüşüm için ayrılacak AB fonlarına ulaşmanın yollarını aramalı.
  • Karbonsuzlaşma performansının ulusal düzeyde iyileştirilmesi için kamu kurumlarıyla istişare kurulmalı.

Türkiye nasıl etkilenecek?

  • Yeşil Mutabakat ile karbon emisyonlarını düşürme zorunluluğu, hem kömürü yoğun kullanan AB üyelerini hem de AB ile ticaret bağı güçlü olan Türkiye gibi ülkeleri ciddi şekilde etkileyecek.
  • Avrupa’ya ihracat yapan Türk şirketleri ve karbon-yoğun sektörler, sınırda karbon düzenlemesinin etkilerini doğrudan hissedecek.
  • Kömür kadar kirletici bir enerji kaynağının Yeşil Mutabakat sürecinde kendine yer bulması olanaksız. Türkiye’de ise elektrik üretiminde kömürün payı yüzde 35-40 düzeyinde. Yüksek ısı gerektiren üretim sektörlerinde de kömür halen önemli yer tutuyor.
  • Türkiye’nin Avrupa’ya ihracatının büyük bölümünü oluşturan otomotiv, makine ve ekipman, demirçelik, çimento, seramik ve cam sanayiinde üretim maliyetleri etkilenecek.

Haberin Bağlantıları: