Dünya Çevre Günü mesajlarında, koronavirüs salgınına dikkat çekilerek, “Biyolojik afet dünyamızın çığlığı, sağlığımız önceliğimiz oldu” denildi.
2020 yılı teması “Biyoçeşitlilik” olarak belirlenen Dünya Çevre Günü mesajlarında, koronavirüs salgınına dikkat çekilerek, “Biyolojik afet dünyamızın çığlığı, sağlığımız önceliğimiz oldu. Doğamızı hep birlikte onaralım ve koruyalım” çağrısı yapıldı.
Bu yıl 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün teması “biyoçeşitlilik” olarak belirlendi. Bilim insanlarına göre; bitki, hayvan, mikroorganizma olarak tanımlanan yerküredeki 13 milyon çeşitliliğin, yaşamımızı benzersiz kılan zenginliğimizin 1 milyon türü giderek yok oluyor.
“Bu suç insana ait!”
“Bu suç insana ait” diyen İTÜ Öğretim Üyesi ve Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği (SÜT-D) Başkanı Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu, “Çevresini kirleten, iklimini değiştiren, doğadaki dengeleri bozan insan; gıda güvenliği, su temini ve sağlık sorunlarıyla karşı karşıya. Bu gidişata dur demek, ekosistemleri onarmak, yenilemek ve korumak gerekli” dedi.
Prof. Dr. Karaosmanoğlu, “BM Genel Kurulu 2021-2030 tarihlerini ‘BM Ekosistem Yenileme On Yılı’ olarak saptayarak, 2020’de biyoçeşitlik için adeta seferberlik yapılması, yerküremizin sesini duymamız, duyurmamız planlanmıştı. Ancak artık yaşamımızda Koronavirüs var. Küresel salgın nedeniyle Dünya Çevre Günü dijital kampanya ile kutlanıyor. “Doğaİçin” başlıklı etiketle, dijital ortamda dünyamızda tüm türlerin, canlıların birbirlerine nasıl bağlı olduğu, doğamızı onararak geri kazanma ve hep korumanın gereği hususlarında yaygın bilgi ve katılım sağlamamız mühim. Kampanyaya katılalım” çağrısı yaptı. Karaosmanoğlu, şöyle devam etti:
“Minicik virüs, gezegene yaptıklarımızı gündeme taşıdı”
“Biyolojik afet dünyamızın çığlığı, sağlığımız önceliğimiz oldu. Minicik virüs kocaman dünyamızda, adeta bir tetikleyici olarak gezegenimize yaptıklarımızı da gündemimize taşıdı. Sağlıklı insan ve sağlıklı ekonomi için dünyamızın sağlığının en önemli belirleyici etken olduğunu acı ve kayıplarla öğrendik. Doğasını değiştiren insanın yaşamının böylesi değişmesinden öğrenme yapması gerekiyor. Yaşamımızın, ekonomimizin refaha ulaşması için önce gezegenimiz refaha ermeli. Sağlıklı yaşam, sağlıklı gezegende mümkün. Biyoçeşitliliğe, doğal yaşam zincirine müdahale etmeyi bırakmalıyız. Dünyamızda her tür, kendi ekosisteminde yaşamalı. Türlerin birbirine muhtaç olduğunu, küçük büyük canlıların yaşam alanlarına dokunamayacağımızı bilmeliyiz. Doğamızda mükemmel tasarıma sahip yaşam mühendisliği var. Bu tasarıma küçük bir müdahale doğamızı tamamen değiştirebilir.
“Ülkemiz ve gezegenimiz için toparlanma zamanı”
Yunus’un dediği gibi “Kırk küpü yerden göğe dizseler, ortadan birini çekeler, var sen seyreyle gümbürtüyü”. Gümbürtüyü gördük. Yaşıyoruz. Korktuk. Artık gelecekteki tüm sağlık, çevre, iklim değişimi sorunlarına dirençli ülkemiz ve gezegenimiz için toparlanma zamanı. ‘Gelecek nesilleri önemli çevresel riskler ve ekolojik kıtlıklara maruz bırakmadan, uzun vadede eşitsizlikleri azaltarak insan refahına ulaşılan ekonomi’ olarak tanımlanan yeşil ekonomiyle sanayi ve yatırımlar ilerlerse, yeni gümbürtülerle karşılaşmayız. Korkmayalım. Bilerek yaşayalım. Her üretimin, her tüketimin hem kesemize hem de güzelim dünyamıza bir bedeli olduğunu, sürdürülebilir yaşam gereğini hiç unutmayalım.
İnsan baskın tür. İnsan sağlığı, mutluluğu, refahı, konforu hedef. Lakin insanoğlu da biyoçeşitliliğin fani bir üyesi. Birbirimizin ve tüm türlerin kıymetini bilmeliyiz. Biyoçeşitlilik dünyamızın dengesi. Doğa ile uyumlu yaşamalıyız. Doğadaki küpleri aradan çekemeyiz. Değişmek için dönüşmemiz gerek. Toparlanmalıyız. Yok saymak, unutmak olmaz. Biz değişmezsek tabiatın yeni cevapları bugünümüzü aratır olabilir. Şimdi çevresini, iklimini değiştiren insanın kendini bilim temelli değiştirme vakti.”
“Doğaya Saygılı Yaşam, Doğaya Saygılı Tarım”
Tarım ve Gıda Etiği Derneği’nin (TARGET) açıklamasında da, korona günlerinde insan faaliyetlerinin kısıtlanmasının doğa üzerindeki insan yükünü önemli ölçüde azalttığına vurgu yapılarak, buna paralel olarak doğanın bu süreçte kendini nasıl toparlayabildiğinin görüldüğü, Covid-19 pandemisinin doğaya bir süre nefes aldırdığı bildirildi. Açıklamada, şöyle denildi:
“Tarım ve gıda; doğanın içinde yürütülen, doğa koşullarıyla en fazla etkileşim içinde olan ve biyolojik materyale dayanan bir insan faaliyeti olduğundan doğanın esenliğinin en fazla gözetilmesi gereken alandır. Çevre bilinci ve duyarlılığı, tarım ve gıda etiğinin omurgasını oluşturur.
“Tarım ve gıda sistemi, doğa tahribinin faili olmaktan çıkmalı”
Bu gerçekten yola çıkarak tarım ve gıda sisteminin tüm paydaşları, sistemin tüm katman ve süreçlerindeki etkinliklerin, mutlaka doğaya saygılı ve duyarlı olarak yürütülmesine özen göstermelidirler. Tarım ve gıda sistemi, doğrudan mağduru olduğu doğanın tahribinin aynı zamanda faili olmaktan hızla kurtarılmalıdır. Tarım ve gıda sisteminin sera gazı salınımında giderek yükselen payının hemen ve hızla azaltılması gereklidir.
Doğa; canlı yaşamın devamını sağlayan, onu besleyen, koruyan, geliştiren, kendisini yeniden üretme ve onarma gücüne sahip bir yaşam ortamıdır. Canlı yaşamı olmadan doğa varlığını sürdürebilir, ama doğa olmadan yaşam olmaz. Unutmayalım ki doğaya saygılı davranmak ve onu korumak gelecek kuşaklara olan borcumuzdur.”
“İklim değişikliği, gıda güvenliğini tehlikeye atıyor”
“Doğayı tahrip etmek gelecek nesillere haksızlıktır” diyen Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da, normalden daha yüksek veya düşük hava sıcaklıkları ile hava olaylarının tarımsal üretimi olumsuz etkilediğini bildirerek, “İklim değişikliği gıda güvenliğini de tehlikeye atmaktadır” dedi. Bayraktar, Dünya Çevre Günü açıklamasında şu mesajları verdi:
“Doğal dengenin bozulmasındaki temel neden, çevre kirliliği ve tahribatıdır.
Küresel ısınma, iklim rejimini bozuyor. Dünyanın bazı bölgelerinde kuraklık yaşanırken, bazı bölgelerini sel götürüyor.
Çevreye verilen zarar iklim değişikliğine neden oluyor ve tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor.
Gelişmekte olan birçok ülkenin ekonomisinin tarımsal üretime dayanması, iklim değişikliğinin etkilerinin daha fazla hissedilmesine neden olmaktadır.
Son yıllarda iklim değişikliğinin etkileriyle üst üste yaşanan doğal afetler, çiftçimizi üretimi sürdüremez hale getiriyor.
Biyolojik çeşitliliğin korunması için sürdürülebilir tarım
Biyolojik çeşitliliğin korunması açısından tarımda yalnız maksimum üretimi elde etmek değil, toprağın ve suyun en uygun biçimde kullanılması ve sürdürülebilirliğin sağlanması hedeflenmelidir.
Sürdürülebilir olmayan arazi kullanımı, uygunsuz tarımsal faaliyetler ve toprak organik maddelerine zarar veren hasat, anız yakılması gibi insan faaliyetleri, biyolojik çeşitliliğin kaybı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Tarım alanlarında uygun planlama yapılarak en az su tüketen bitki yetiştiriciliği, bilinçli gübre kullanımı ve modern sulama teknikleri ile uygun türlerle oluşturulan ekim nöbetleri uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır.
Toprakların çoraklaşmasını ve verimliliğin azalmasını önlemek maksadıyla atık sular ve tarımdan dönen drenaj suları, uygun arıtım sağlanmadan tarımda kullanılmamalıdır.
Gübre ve pestisit kullanımlarının toprak ve bitki analiz sonuçlarına göre belirlenmesi sağlanmalıdır.
Toplumda çevre bilincinin oluşturulması, çevre sorunlarına karşı duyarlı olunması ve gerekli önlemlerin alınması amacıyla eğitim programları düzenlenmelidir.”
Haberin Bağlantıları: